Nadir Nadi’nin öğrencileri: Çetin Altan’a niye iş teklif etmedi

Ali Sirmen, usta gazeteci Nadir Nadi’nin Çetin Altan’ı neden Cumhuriyet’e almadığını köşesinde, “Bir garip patron” başlıklı yazısında yazdı:

Sevgili,

Nadir Bey öldüğünde Berin Hanım’dan bir fotoğrafını almıştım. Hüzünlü gülümsemesi insanın içine işleyen fotoğrafı salondaki kitaplığın ön sırasına koydum. Eve gelmiş bir yabancı gazeteci fotoğrafı görünce sordu:

– Babanız mı mösyö?

– Hayır.

Yanıtım üzerine sordu:

– Neyiniz?

– Bir nevi patronum olur. Sonra ekledim: Bir nevi de hepimizin babası gibiydi.

Öldüğü gün Yeniköy’deki evde tabutu başında Berin Hanım, “Ben kocasız kaldım, sen de babasız” demişti.

***

Nadir Bey çekingen bir adamdı. Kimseyle senli benli olmayışını Berin Hanım hep söylerdi. Gerçekten de ilişkilerinde mesafeli, dikkatli bir adamdı. İnsanlarla mesafesini korumaya özen gösteren tavrını eleştiren ve “Kimseyle yakınlaşmazsın. Bak kaç tane yakın arkadaşın var?” diyen Berin Hanım’a, “Yo, bak İlhan var, Uğur var, Oktay var” der, sonra hepimizi teker teker sayardı.

Onun bu içine kapanık hali kimilerince kibir olarak nitelenirdi. Oysa ilgisi yoktu. Anlatılanları hep hayret duyuyormuş gibi “Yaaa yaaa” diyerek şaşkınlık ifadesiyle izlerdi. Bu tavrından dolayı kimileri “Bu adam da hiçbir şeyin farkında değil” diye yanılgıya düşerlerdi. Oysa sizin anlattıklarınızı “Yaaa yaaa” diye dinlerken konuyu ince ayrıntısına kadar bilirdi.

Nadir Bey’i babası Yunus Nadi yetiştirmiş, ilk köşe yazısını o yazdırmıştı. Babasından tevarüs ettiği bir ilkesi vardı. Yazılara hiç dokunmazdı.

12 Eylül döneminde çok tanık oldum. Bazı yazıları sert bulunur, konmak istenmezdi. Dayatırdı. “Sonra gazeteyi kapatırlar, sizi mahkemeye verirler” itirazlarına “Kapatırlarsa kapatırlar” diyerek karşı koyar, kulak asmazdı. Ama sonra arkadaşlarını müşkül durumda bırakmamak için söyleneni yapardı.

1980’li yıllarda Vedat Türkali ile ilgili olay, düşünce özgürlüğüne saygısının çarpıcı bir örneğini oluşturur. Vedat Türkali kitaplarından birini eleştiren bir arkadaşımıza cevap vermek için yazı göndermişti. Yazı işleri basmak istemiyordu. Araya girdik, sorun Nadir Bey’e yansıdı. Nadir Bey yazının neden girilmediğini sorunca “mutfaktan” biri “Nadir Bey, bu adam sizin ve babanızın Alman taraftarı olduğunuzu yazmıştı” cevabını verdi. Nadir Bey’in cevabı şu oldu: “Çok ayıp etmiş; ama bu onun ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmaz değil mi? Lütfen yazıyı yayımlayın.”

İfade özgürlüğü baskı altında olanlara arka çıkar; onları hem yazılarıyla hem de gazetenin yayınlarıyla sonuna kadar savunurdu. Bütün “geçiş” dönemlerinde en fazla kapatılan gazete Cumhuriyet olmuştu. Hatta bir gün gazete patronlarına ayar vermek için komutanların yaptıkları bir toplantıda şöyle demişti: “Ne yapacağımızı şaşırdık, her şeyde suç bulunuyor. Bundan böyle her gün nelerin yasak olduğunu bildiren bir liste yapsanız da biz de ona göre davransak.”

İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Haydar Saltık hiç tınmamış, “Gerekirse onu da yaparız” yanıtını vermiş.

Nadir Bey kendisi de bir yazısından dolayı mahkûm olmuş, daha sonra hastalığından dolayı affedilerek hapse girmekten kurtulmuştu.

En büyük düşkünlüğü müzikti. Keman çalardı. Mozart’a hayrandı. Yazdığı kitaplar içinde en önem verdiği Mozart hakkında olandı. 12 Eylül döneminde kendisiyle röportaj yapmaya gelenlere “Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Ne söylerseniz söyleyin suç sayılıyor. Onun için iyisi mi ben size keman çalayım” demiş ve Mozart çalmıştı.

***

Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Viyana’ya sosyoloji okumaya gitmişti. Yurda döndükten sonra gazetedeki görevine başlamadan önce Galatasaray’da sosyoloji dersleri vermişti. Öğrencileri arasında Çetin Altan, Metin Toker ve Turhan Feyzioğlu da vardı. Metin Toker’i Cumhuriyet’in Paris muhabiri olarak gazeteciliğe başlatmıştı. Çetin Altan sık sık Nadir Bey’in hocası olduğunu söyler ama taşını da atmaktan geri durmaz “Hocam beni hep yemeğe davet eder ama nedense hiç gazetesinde yazı yazmaya çağırmaz” derdi. Doğruydu. Nadir Bey Çetin Altan’ı ne yapacağı belli olmaz bulur, pek güvenmezdi. Cumhuriyet’e bir yazar alındığı zaman da onun yazılarına karışmak olmazdı. Cumhuriyet’te neredeyse 50 yıldır yazıyorum; bir kişinin yazısına haberine karışıldığını görmedim. Tam bir özgürlük vardı. Ama bu demek değildir ki herkes kalemi eline alıp istediğini döşensindi. Yunus Nadi makale yarışmasında Şadi Alkılıç’ın “Türkiye’nin tek kurtuluş yolu sosyalizm” yazısı dolayısıyla komünizm propagandası yaptığı savıyla kovuşturmaya uğrayan Cumhuriyet’te herkes görüşünde özgürdür. Ama Cumhuriyet yazarıyla Cumhuriyet gazetesi arasında hatta okurları arasında bir nevi zımni anlaşma vardı ve gazetenin fikir çizgisi düşünceler çevresinde oluşurdu kişiler değil. Çetin Altan’ın bu serzenişi kendisine yansıtıldığında Nadir Bey hiçbir şey söylemedi. Ama Çetin Altan kanuni takibata uğradığında veyahut da Meclis kürsüsünde iktidarın saldırısına uğradığında Cumhuriyet’i hep yanında buldu.

Nadir Bey değişik bir patrondu. Sanki patron değil de bütün çalışanlarının babasıydı. Eski Fransız büyükelçilerinden Rene Vaurs, konuşmamızda Nadir Bey’i kastederek “Ona çok dikkat edin mösyö Sirmen. Onun gibiler artık bizde de çok kalmadı” demişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir